Ankara Kent Konseyi’nde Kentsel Dirençlilik ve Katılımın Geleceği Çalıştayı

Nazlı ÖNGÖREN – Ferhat BAĞCI/ANKARA-BHA

Türkiye Kent Konseyleri Birliği ve Ankara Kent Konseyi işbirliğiyle düzenlendi “Kentsel Dirençlilik ve Katılımın Geleceği Çalıştayı” ile Türkiye’nin kentlerinde yerel yönetimlerin ve vatandaşların bir araya gelerek kentsel dirençlilik ve katılım konularını masaya yatırdılar. Katılımcılar arasında; Sedat Köse-TKK YK üyesi, Nuray Akçasoy-TKK YK üyesi, Halil İbrahim Yılmaz-TTKB Başkanı bulundu.

Dirençli şehirler ülke gündeminin en önemli konularından bir tanesi olduğunu söyleyen Sedat Köse şu ifadelere yer verdi:

“Ankara Kent Konseyi’nin düzenlemiş olduğu böyle bir toplantıya katılmakla memnun oluyoruz. Dirençli şehirler bizim ülke gündemimizin en önemli konularından bir tanesi. Dirençli şehirlerle ilgili bir deprem bölgesini yaşamış olarak Kocaeli tekrar ayağa kalkmış bir şehir bin dokuz yüz dokuz yılında yıkıldık tekrar inşa oldu. Etkilerini halen daha hissedebiliyoruz. Dolayısıyla yaşadığımız bu deprem bize çok dersler çıkartmamız gerekecekken bu derslerden üstün çıkartmadık. Yıllar sonra tekrar altı Şubat’ta Maraş başta olmak üzere dokuz tane ilimiz etkilendi. Dolayısıyla bu çalışmaları çok dikkate almamız gerektiği hocalarımızın bu akademik çalışmalarından ders çıkartmamız gerektiği, karar vericilerin onlara dikkate alması gerektiğiyle alakalı olarak böyle programlar düzenlemesinden çok memnunuz.”

Bu kıymetli çalışmaların hem Ankara’ya hem Türkiye’nin her yerinde var olmaya çalışan kent konseylerine örnek olduğunu söyleyen Eskişehir Kent Konseyi başkanı Nuray Akçasoy şu ifadeleri kaydetti

“Ankara Kent Konseyi’nin bütün birleşenleriyle beraber yaptığı bu kıymetli çalışmaların hem Ankara’ya hem Türkiye’nin her yerinde var olmaya çalışan kent konseylerine örnek olduğunu biliyoruz. üzerimize düşen görevleri de böylece birlikte tartışma imkanı buluyoruz sizlerle. O nedenle Ankara’da olmaktan bu güzel çalışmada sizlerin kıymetli fikirlerini öğrendikten büyük mutluluk duyacağım. başarılı bir çalışma olmasını diliyorum” dedi.

Biz dirençli olmadığımız müddetçe dirençli kentlerden konuşamayız

Kentleri ben diyerek ranta dayalı değil biz diyerek sürdürülebilir bir yaklaşımla yönetecek iradelerin sayısını arttırmak zorunda olduğunu söyleyen Ankara Kent Konseyi Başkanı Halil İbrahim Yılmaz konuşmasında şu ifadelere yer verdi:

“Biz dirençli olmadığımız müddetçe dirençli kentlerden konuşamayız, Ondan dolayı kentsel dirençlilik, kentsel sistemin ve onu oluşturan büyük sosyoekonomik ve sosyal tehdit ağların bir eğitim karşısında istenen işlevleri sürdürme veya hızla geri dönme, değişime uyum sağlama ve mevcut veya gelecekteki adepte olma sistemini tanımlayan sistemlerimizle dönüştürme yeteneğini de ifade eder. Kentleri ben diyerek biraz önce ifade ettiğim gibi ranta dayalı değil biz diyerek sürdürülebilir bir yaklaşımla yönetecek iradelerin sayısını arttırmak zorundayız. Bu konuda yönetim iradesi ortaya koyup katılıp şu kültürü selamlayanlara tebessümü arttırmak zorundayız. Bu konuda dirençli davrananlara karşı itiraz etmek zorundayız. Kent’e karşı suç işlerken ortaya koyduğumuz hoşgörü yani ceraplığı kentin menfaatleri olan mevzularda da gösterildi. Suç işlerken ortaya koyduğumuz motivasyonu çözüm üretirken ve bu konulardaki bilinç oluştururken de oluşturalım. Utanmayalım, korkmayalım. Çaresizlik içerisinde kentin yani Ruslar arası yarışmalarla beraber dünyadaki bütün otoritelerin gelip bu kentin mimarisi ve kendisi planlanması için irade koyduğu, ortaya koyduğu bir mücadeleyi dünya hayranlıkla seyrederken yüz yıl sonra beş yüz gün arkaya gitmenin bir anlamı yok. Yüz yıl önceki bu kentteki vizyona ulaşalım yeter. Ve biz geleceğe değil, geçmişteki vizyonlara tekrar davet ediyorum ve saygılar sunuyorum.”

Yönetimin ikinci gücü halkın kendisidir

İdarenin iki ayağı olan bir yapıya sahip olduğunu söyleyen Profesör Doktor Ruşen Keleş:

“Dirençli, kentsel dirençlilik gibi önemli bir konu gündeminizde, Şimdi Kentsel Dirençlilik ve Katılımın Geleceği Çalıştayı genel toplantımızda benim ödevim Türkiye’de yerel yönetimler ve katılım. Biliyorsunuz bin dokuz yüz seksen iki adresi hala uygulamaktadır, Ve bu adresinin yüz yirmi üçüncü maddesi idarenin bütünlüğü başlığını taşımaktadır. İdare iki ayağı olan bir yapıya sahiptir. Merkezden yönetim ve yerinden yönetim. Merkezden yönetim yani yüz yirmi üçüncü madde idarenin bütünlüğünü belirttikten sonra her türlü yönetim tarzlarının, sistemlerinin genel kurallarının yasayla belirleyeceğini söyler. Bunun için ana yasa yüz yirmi altıncı maddede Merkezi Yönetim ve Taşlar Örgütü’nü düzenlemiştir. Yüz yirmi yedinci maddede bizim daha yakından konumuz olan yerel yönetimlerle ilgili maddedir ve o da der ki il belediye ve köy halkının yerel nitelikteki ortak gereksinmelerini karşılamak amacıyla kurulur yerel yönetimler. Dikkat buyurun. Belediye ve köy Üç tane yerel yönetim türü var ve ortak nitelikteki kamu hizmeti ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla kurulur genel yönetimler. Ve karar organlarını halk seçimle iş Karar organları zaten takdir buyursunuz ki belediyelerde belediye meclisleri ilk özel idarelerinde ilk hemen meclisleri ve köylerde de köy derneği fakat o kalabalık olduğu için köy ihtiyaç kurumları bu görevi yerine getiriyor ma karar organlarının mutlak surette halk tarafından seçimle göreve getirilmesi gerekiyor. Yönetimin ikinci gücü halkın kendisidir. Fakat demokrasi tarihi girişim teolojisi içerisinde yakından bildiğiniz gibi doğrudan demokrasi olarak ortaya çıkmıştır. İsviçre kantonlarında halk bir araya gelerek kendi müşterek sorunlarını çözüm almaya çalışmıştır. Ne zaman ki sayı arttı artık bir araya gelip de müşterek sorunlarını çözüm aramak imkansız hale gelince doğrudan demokrasinin yerini temsilli demokrasi kurumları almıştır” ifadelerini kullandı.