Nasibi ile gelen “hikmet sahibi” birinci nesle minnet borçluyuz.
Büyük zorluklar altında Türkiye’nin dört bir yanından yaşadıkları coğrafyayı, geçmişini, sevdiklerini geride bırakarak Almanya’ya gelen bu insanlar, burada onlarca soruna rağmen ayakta kalmayı başardılar.

Ekmeğini kazanma mücadelesi veren bu insanlarımız, yabancı bir ülkede yıllarca bütün olumsuzluklarla mücadele ettiler. En büyük sorun kültürünü, dinini bilmediği; örf, adet, gelenek ve görenekleriyle hiç uyum sağlayamadıkları uzak diyarlarda olmalarıydı.

Yıllarca çalıştıkları işyeri ve fabrikaların yurtlarında tek başlarına hayata tutunmaya çalıştılar. Hem yemek ve çamaşır gibi kişisel ihtiyaçlarını kendi çabalarıyla gideriyor hem de bulundukları kültüre uyum sağlamaya çalışıyorlardı.
Öyle büyük bir mücadeleydi ki bu, gurbette olmalarının verdiği yalnızlıkla kaderlerine yıllarca rıza gösterdiler.

Anne, baba, kardeş, eş ve çocuklarından uzak, onlardan mahrum bir hayatla bütünleşen bu insanlar, yıllarca vatan hasreti çektiler. Günlük alışverişten bir ev kiralayana kadar onlarca konu İçin Almanca lisanının bilinmesi gerekiyordu. Tabi buna bağlı olarak hemen birtakım sorular akla geliyor.

Neydi bu sorular? Nerede nasıl ve ne zaman sorusudur. O tarihlerde revaçta olan en önemli kelime ‘yok’ kelimesiydi. O tarihlerde ne bir Almanca Öğretmeni vardı ne bir lisan öğrenme yeri ne de lisan öğrenecek zamanları vardı.

Kısacası bu insanlar yıllarca yokluk, imkânsızlık, hasret ve vatan özlemi ile mücadele etti.

İşte onların bu cefa ve sefalet tohumlarıyla ekilen tarlaları bugün bütün Almanya’da yeşerip paha biçilmez bir değere yükselmiştir. Hiç şüphesiz bütün güzelliklere, Allahu Teala bu birinci nesil insanımızı vesile eylemiştir.
Onların mücadele ve sabırlarıyla yoğurulmuş hamurun ekmeğini bugün hep birlikte yiyoruz. Hani Erzurumlu İbrahim Hakkı hazretlerinin güzel bir sözü vardır ya,
Hak şerleri hayreyler,
Zannetme ki gayreyler,
Arif anı seyreyler,
Mevla görelim neyler,
Neylerse güzel eyler.
Bugün birçok alanda iftihar ettiğimiz çocuklarımız Almanya’yı yükselen hedefine taşırken, bir diğer taraftan da Türkiye’nin kalkınmasına önemli katkılar sağlıyorlar. Spor dallarında her iki ülke için hedeflerine ulaşıp, hepimize iftiharla milli gururu yaşatıyorlar.

Bu konuda çok sayıda örnek var. Ancak isimlerini saymak istesem onlarca sayfa yetmez. Birinci nesil insanımızdan bugün çok azı hayatta.
Bu insanlarımızın her iki toplum içinde çok özel bir yeri vardır. Mağduriyet, hasret ve olumsuzluklar ile mücadele ederek Alman ekonomisine katkı sağladılar. Üstelik elleri öpülesi o insanlar kazandıkları dövizi kuruşuna kadar Türkiye’ye gönderip ülkemizin bütçe açığını azaltmaya destek olmuşlardır.

Böylesine büyük özveri ile başarıya ulaşan insanlarımızı unutmamamız ve gelecek nesillere de ilham olmasına yönelik çalışmalar yapmamız gerekmez mi?

Mehmet Kocagöl
IHK Darmstadt Meclis Üyesi
Kocagöl Group Y. K. Başkanı