KARS-BHA
Büyük Birlik Partisi Kars il Başkanı Tuncay Ertem gündemi değerlendirerek bir basın açıklamasında bulundu.
Başkan Ertem açıklamasında şu görüşlere yer verdi;
Değerli Basın Mensupları,
Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Ülkemize ve milletimize hizmet etmek için çıktığımız yolda, sesimizi duyurmamıza aracılık yapan ve bu anlamda çalışma arkadaşlarımız saydığımız siz değerli basın mensuplarının yeni yılını ve “10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü”nü kutluyorum.
İSRAİL
Değerli Basın Mensupları,
Ülkemizde ve dünyada, üzücü olaylarla hatırlayacağımız bir yılı geride bıraktık.
İsrail’in Filistin’e 2023’ün Ekim ayında başlayan saldırıları, 2024 yılı boyunca devam etti.
Hala devam eden saldırılarda, çoğunluğu çocuk ve kadın, 50 binin üzerinde sivil katledildi.
Yüzbinlerce insan yaralandı, evlerinden, yurtlarından oldu.
Elbette çok üzgünüz.
Hiçbir insanın, bombalarla yıkılan şehirlerin altında can veren çocukların, kadınların feryadına duyarsız kalmaması gerekirdi.
Ancak söz konusu Müslümanlar olduğunda, gerçekleştirilen soykırıma, dünya devletlerinin, özellikle pek çok İslam Ülkelerinin ve kısmen ülkemizdeki birtakım çevrelerin duyarsız kalmaları, insanlık adına, üzüntümüzü bir kat daha arttırdı.
Saldırılarda sadece masum siviller ölmedi.
İsrail’in gerçekleştirdiği soykırım, hepimize, tüm dünyaya “modernlik” adı altında dayatılan yaşam biçiminin, evrensel “insani değerler”den ne kadar uzak olduğunu; hukukun ve uluslararası kuruluşların, dünyayı sömüren emperyalist güç odaklarının bir oyuncağı haline getirildiğini de gösterdi.
Bu anlamda, Filistin’de sadece çocukların ve kadınların değil, insanlığın da öldüğüne şahit olduk.
Değerli Basın Mensupları,
İsrail, bölgemiz ve dünya barışı için bir tehdittir ve tehdit olmaya devam ediyor.
Katil Netenyahu’nun Uluslararası Ceza Mahkemesinde suçlu bulunması, bölgeye uluslararası kuruluşlar tarafından müdahale edilmediği gerçeğini değiştirmiyor.
Bilakis, bu karara rağmen, İsrail’e destek veren ülkelerin yönetimlerinin tavırlarında, belirgin bir farklılık göremiyoruz.
Yine Arap ülkelerinin çoğu, Türkiye’nin tavrına benzer, net bir duruş gösteremediler.
Türk Milleti ve Türkiye Cumhuriyeti, Filistin’de yaşananlar konusunda örnek bir duruş sergilemiştir.
Türk Milleti, mazlumun ve haklının yanındadır.
Mazlumun ve haklının yanında olmaya devam edeceğiz.
UKRAYNA
Değerli Basın Mensupları,
Rusya ve Ukrayna arasında devam eden savaş, 2024 yılında da tüm dünyayı, dolayısıyla dünya gündemini etkiledi.
Elbette en büyük tehlike, savaşın Avrupa’ya yayılmasıydı ve bizce bu tehlike hala bertaraf edilmiş değil.
Bunun dönüşeceği felaketin büyüklüğü ve taşıdığı risklere rağmen, ABD ve Rusya’nın, barış yönünde somut adımlar atmamaları, bugün karşımızda duran gerçekler.
Değerli Arkadaşlar,
Rusya’nın Kırım’ı ilhakını ve Ukrayna’yı işgalini haksız buluyor ve reddediyoruz.
Burada, ABD’nin, Rusya’nın nüfuz alanı saydığı ülkelerde, kendine bağlı yönetimler oluşturma girişimleri, gerilimi artıran başka bir etken.
Sonuçta, her savaşta olduğu gibi, en büyük zararı, politikayla doğrudan ilişkisi olmayan siviller görüyor.
Rusya ve Ukrayna arasındaki savaş, gıda ve enerji başta olmak üzere, çok sayıda sektörü doğrudan etkiledi.
Türkiye’nin de içinde olduğu çok sayıda ülkede gıda ve enerji maliyetleri arttı.
Türkiye’nin, jeopolitiği ve her iki ülkeyle ekonomik ilişkileri dolayısıyla, kritik ve riskli bir noktada bulunmasına rağmen, süreci başarıyla yönettiğini söyleyebiliriz.
SURİYE
Değerli Basın Mensupları,
Suriye'de bir yönetim değişikliği yaşandı. Diktatör Baas rejimi yıkıldı ve Esad kaçtı.
Türkiye’nin Suriye’yle ilişkileri, Suriye’nin kısa tarihi boyunca ağır ve önemli problemlere sahne oldu.
Suriye’de, mezhep farklılığı zeminine dayanan azınlık diktatörlüğü, Hafız Esad döneminde, Sovyetler Birliği’nin üssü durumunda olmasının yanı sıra, Türkiye’de faaliyet gösteren terör örgütlerinin eğitim ve barınma alanı durumundaydı.
O dönemde, Türkiye’yi hedef alan sayısız terör eyleminde, Hafız Esad yönetiminin açık desteğini gördük.
Bu dönemde, Suriye’nin asli unsurları arasında yer alan Türkmenler ve Sünni müslümanlar hep baskı ve zulme maruz kaldılar.
Yine Hafız Esad döneminde, Suriye’nin, Hatay başta olmak üzere, Türkiye’den toprak talepleri oldu ve bu söylem üzerinden, uluslararası alanda, hemen her hadisede, Suriye, Türkiye’nin karşısında yer aldı.
1999 yılında, Sovyetler Birliği’nin dağılması ve Rusya’nın kendi iç meseleleriyle meşgul olmasının da etkisiyle, Abdullah Öcalan, Türkiye’nin baskılarıyla, o güne dek barındığı Suriye’nin başkenti Şam’dan ayrılmak zorunda kaldı ve süreç teröristbaşının yakalanmasıyla sonuçlandı.
Beşar Esad dönemi bir yumuşama ve normalleşme görüntüsü altında başlasa da genel olarak Türkiye Suriye ilişkilerinde değişen hiçbir şey olmadı.
Beşar Esad döneminde, yönetimin Suriye halkını hedef alan katliamları ve Suriye’deki iç savaşın, Türkiye’ye ağır maliyetleri oldu.
Yüz Binlerce Türkmen, Arap sivil masum Müslüman katledildi.
Suriye, eylemleri Türkiye’ye uzanan bir terör bataklığına dönüştü.
İç savaş nedeniyle, milyonlarca Suriyeli Türkiye’ye sığındı.
Türkiye’nin, Suriye’de yaşanan kriz ve devamındaki iç savaş boyunca, konuya ‘insani’ ve ‘ilkeli’ yaklaşan belki tek ülke olduğunu, bu yönleriyle tarihi bir görevi yerine getirdiğini düşünüyoruz.
Biz, sürecin en başından bugüne, Türkiye’nin gözetmesi gereken üç önceliği ısrarla dile getirdik.
Bunlardan birincisi, Suriye’deki Türkmenlerin ve sivillerin güvenliğinin sağlanması; ikincisi, bölgede ‘oluşturulan’ şartların, Türkiye’yi tehdit eden terör örgütlerinin gelişimine, daha kötüsü bir ‘terör devleti’ kurdurulmasına yol açmaması, üçüncüsü ise sığınmacıların dönüşü.
Aynı endişe ve hassasiyetimiz devam ediyor. Artık Suriye’de yeni bir yönetim var.
Suriye’nin ‘toprak ve nüfus bütünlüğü’nün korunması, Suriye’nin terör unsurlarından temizlenmesi ve Türkiye’deki Suriyeli sığınmacıların ülkelerine dönmeleri, Türkiye’nin takip etmesi ve tamamlanmasına katkı sağlaması gereken en önemli hususlardır. Ve bu yapılmaktadır.
Bu konular, Türkiye için birer milli güvenlik meselesidir.
Özellikle Suriye’deki terör unsurlarının temizlenmesi için; bu terör örgütleri Türkiye’yi hedef aldığı için; Türkiye gerektiğinde güç kullanmalıdır, askeri müdahalede bulunmalıdır.
Suriye Türkmenleri, Suriye’nin asli unsurları arasındadır ve Suriye yönetiminin de asli unsurları arasında yer almalıdır.
Suriye’de, bundan sonraki aşamada;
* Suriye halkının talep ettiği katılımcı siyasi sistemin oluşturulması;
* demokrasinin ve hukuk devletinin yeniden inşa edilmesi;
* Suriye’nin toprak ve nüfus bütünlüğünün yeniden tesis edilmesi hedeflenmeli, zaten Türkiye bu süreçlere katkı sağlamaktadır.
Ayrıca;
* Türkiye’deki Suriyelilerin tekrar evlerine dönmeleri için gerekli hukuki ve siyasi altyapı oluşturulmalı;
* güvenli ortam sağlanmalı;
* ekonomik faaliyetler işler hale getirilmeli;
* temel insani ihtiyaçlar ve altyapı sağlanmalı;
* Suriyelilerin ülkelerine dönmeleri sürecine ivme kazandırılmalıdır.
ADALET
Değerli Basın Mensupları,
2024 yılında, kadınlara ve çocuklara yönelik işlenen suçlar, özellikle Narin kızımıza ve Sıla bebeğe yapılanlar, yeni doğan çetesinin vahşeti, hepimiz için üzüntü ve utanç kaynağı oldu.
Bu konuyu, sesimizi duyurma fırsatı bulduğumuz her zeminde dile getirdik.
Ceza ve infaz sistemimiz, bu suçları önlemek için maalesef hala yeterli değil.
Cezaların yetersizliği, ağır suçlarda sıkça karşılaştığımız tutuksuz yargılamalar ve suçluların işledikleri suçlara göre çok kısa sürelerde tahliye olmaları, kamu vicdanını rahatsız ediyor, adalete güveni sarsıyor, yeni suçlara neden oluyor ve en önemlisi hukukun varlık sebebi olan, toplumu koruma görevinin yerine getirilmesine engel oluyor.
Acilen, ceza, yargılama ve infaz sistemimizi değiştirmek zorundayız.
“Kadınlara ve çocuklara yönelik suçlar”, “toplumda infial uyandıran vahşice işlenmiş cinayetler” ve “terör suçları” için, muhakkak, “idam” ve “tahliyesiz müebbet hapis” cezaları hukuk sistemimize girmelidir.
Milletimizin de beklentisi budur.
Bu konudaki mücadelemize sonuna kadar devam edeceğiz.**
EKONOMİ
Değerli Basın Mensupları,
2024 yılını, alt ve orta gelir gruplarımız, çok zor şartlarda geçirdiler.
Enflasyon ve hayat pahalılığı, en çok bu kesimleri etkiledi.
Ülkemizde, asgari ücret ve bu rakamın altındaki emekli maaşlarıyla, herhangi bir vatandaşımızın hayatını idame ettirmesi mümkün değildir.
Asgari ücret, 2024 yılında gerçekleşen enflasyon oranı dikkate alınarak revize edilmeli, kamuoyuna açıklanan emekli maaşlarında muhakkak iyileştirilme yapılmalıdır.
TERÖR
Değerli Basın Mensupları,
PKK terörü, 40 yılı aşkın süredir Türkiye'nin gündeminde, ağır maliyetlerle yer almaya devam ediyor.
Terörün, bundan sonra da “problem” olarak anılmaması için, geride bıraktığımız 40 yılı unutmamak ve o 40 yıldan doğru sonuçlar çıkarmak mecburiyetindeyiz.
Öncelikle herkes bilmelidir ki, ülkemizde Kürt sorunu” diye bir şey yoktur. Karşı karşıya olduğumuz şey “terör”dür ve bu isimlendirme bile Türkiye’ye ve Kürt kökenli vatandaşlarımıza haksızlıktır.
Türkiye’nin 40 yıldır yaşadıkları, dış kaynaklı ve “oluşturulmuş” bir problemdir.
Değerli Basın Mensupları,
Günümüz dünyasında, herhangi bir terör örgütünün, bir devlet desteği olmadan var olması ve varlığını devam ettirmesi mümkün değildir.
Geçmişe baktığımızda, PKK’nın her aşamasında, yaşadığımız bölgenin kaynaklarına hakim olmaya çalışan emperyalist devletlerin ve bu devletlerin istihbarat örgütlerinin açık desteklerini ve yönlendirmelerini görüyoruz.
PKK terörü de Ortadoğu’daki çatışmalardan ve buraya elini uzatan dış etkenlerden bağımsız olarak değerlendirilemez.
Terörün ülkemizden koparmaya çalıştığı, bölgede yaşayan ve tümü milletimizin asli unsurları olan vatandaşlarımızın önünde, devlet yönetiminden kaynaklanan ve ülkemizin diğer bölgelerinden farklı olarak “Ne gibi engeller var?” sorusuna, somut cevaplar vermek mümkün değildir.
Hapiste geçen 26 yıla yaklaşan sürede, terörist başı Öcalan, ya terör örgütünün silah bırakmasını hiç istemedi ya da buna gücü yetmedi. Gerçek budur.
Bizce, yakalandıktan sonra geçen sürede terör örgütünün, onu “liderleri” olarak kabul etmesi; terör örgütüyle, avukatları ve terör örgütü mensubu sözde siyasetçiler aracılığıyla iletişiminin devam etmesi; Öcalan’ı, bu süreçte işlenen suçlar için de sorumlu yapar.
*Değerli Basın Mensupları,
Her devlet gibi, terör ve şiddet karşısında tavizsiz olmalıyız.
Türkiye Cumhuriyeti’nin, 40 yıl mücadele ettiği terör örgütünden ya da elebaşından “uzlaşma talep etmesi, her şeyden ve herkesten çok, şehit ailelerimizin, gazilerimizin, terör mağdurlarının, terörle mücadeleyle görevli olanların ve terörün etkili olduğu bölgelerde yaşayan, devletlerine bağlı vatandaşlarımızın, devletimize güvenlerini ve ilişkilerini zedeleyecektir. Bunu geçmiş dönemlerde yaşanan benzer süreçlerde gördük.
Bugün, PKK, ABD’de başta olmak üzere diğer batılı güçlerin desteğini çekmesi durumunda, varlığını bir gün bile devam ettiremez.
Türkiye’ye düşman olan hemen herkesin geçmişte desteklediği ve halen desteklemeye devam ettiği PKK; Türkiye’nin terörle mücadeleyle ilgili yaptığı sayısız yanlışa rağmen can çekişiyor.
Bu gerçekler ortadayken, PKK ve türevleri için kullanılan ya da kullanılacak “Kürt siyasal hareketi” ifadesi, Kürt kökenli vatandaşlarımıza ve onların vazgeçilmez parçası oldukları aziz milletimize hakarettir. Bunlar için kullanılacak doğru tanımlar “ayrılıkçı terör grupları”, “bölücü terör örgütü” veya “terör örgütünün siyasi uzantıları” olmalıdır.
Değerli Basın Mensupları,
Geçmişte büyük bedeller ödeyerek tecrübe ettiğimiz “Çözüm Süreci” dahil olmak üzere, Büyük Birlik Partisi’nin kurulduğu 1993 yılından bugüne, teröre dair söylediklerimiz arasında hiçbir fark yok:
“PKK, istihbarat örgütlerinin kullandığı bir araç, aparat ve Türkiye’ye doğrudan namlu doğrultmaya cesareti olmayanların kullandığı hainler ve katiller topluluğudur.
Şunu asla unutmayalım; PKK kendisini var eden yabancı istihbarat örgütlerinden bağımsız olarak, kendi başına herhangi bir karar alamaz.”
“DEM, bir siyasi parti olarak tanımlanamaz. Bir terör örgütünün, kendi propagandasını yapmak, yasaların boşluklarından faydalanmak, kamu imkanlarını kullanmak gibi nedenlerle kurdurduğu; yöneticilerini, adaylarını, politikalarını, söylemlerini belirlediği; terör örgütünün iradesinin dışına çıkması mümkün olmayan herhangi bir yapılanmayı, ‘demokrasi’, ‘hukuk’, ‘siyaset’ gibi zeminlerde konumlandıramaz ve muhatap alamayız, almamalıyız.
Bugün çok tartışılan yeni süreçte de DEM yetkililerinin yaptığı ve Kandil’den gelen açıklamalar bunu teyit etmektedir.
Bunları muhatap almak yerine yapılması gereken, Gazi Meclisimizin bir an önce terör uzantılarından temizlenmesidir.
Milletin kürsüsünün, devletimizi, varlığımızı, birliğimizi yok etmek için kullanılmasının önüne geçilmelidir.
Unutmayalım geçmişte yaşanan “Çözüm Süreci”nin Türkiye’ye hiçbir faydası olmamıştır. Bilakis bu teşebbüsle; örgüt yöneticilerinin ifadesiyle, tarihinin en kötü günlerini yaşayan ve çözülme halindeki PKK, varlığını devam ettirme fırsatı buldu. Suriye’nin kuzeyinde pyd-ypg adıyla ve Abd desteğiyle geniş bir bölgeyi kontrol eder hale geldi. Yapılan görüşmelerin basına sızdırılmasıyla, örgüt “Türkiye Cumhuriyetine denk bir taraf” olarak lanse edildi; terör örgütünün faal olduğu bölgelerde yaşayan ve devletin yanında olan vatandaşlarımız, güvenlik güçlerimiz, terörün yok edilmesi kararlılığındaki vatandaşlarımız, maalesef bizzat devletin bu kararlılıkta olmadığı kanaatine sürüklendiler.
Yeni bir ‘Çözüm Süreci’, ya da adına ister terör örgütü elebaşı ya da sözcülerin ifadeleriyle, “demokratik dönüşüm”, ister “yeni paradigma”, ister “yeni süreç”, ister “kardeşlik”, yani ne derseniz deyin, önceki denemelerin sonunda gördüğümüz tahribatın yeniden yaşanmasından başka bir şey olmayacaktır.
Bu nedenlerle şehit liderimiz Muhsin Başkanımızın sözleriyle, bir kez daha kararlılıkla ifade ediyoruz ki; “Terörle, teröristle müzakere olmaz, mücadele olur.”
Yapıcı yol gösterici ve milletimizin çıkarlarını önceleyen siyaset anlayışımıza uygun olarak bunları söylemeye ve herkesi uyarmaya gerçekleri hatırlatmaya devam edeceğiz.
Değerli Basın Mensupları,
Türkiye, muhataplarına; PKK’nın, Türkiye Cumhuriyeti’nden bir çivi bile sökemeyeceğini; baş kaldıranların başının koparılacağını; ABD’ye, sınırlarımızın dibinde bir terör devleti kurduramayacağını, Türkiye’nin bütünlüğünü hedef alan bir operasyonu gerçekleştirmesinin mümkün olmadığını, bu amaç için terörü yöntem olarak kullanmaktan vaz geçmezse bunun bedelini ödeyeceğini; Suriye’ye, sınırları içindeki PKK unsurlarıyla mücadele etmezse o terör artıklarını Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yok edeceğini; içimizdeki terör unsurlarına ise hukuku uygulayacağını; kararlılıkla ifade etmelidir. Yapılması gereken budur.