KARS-BHA

BBP Kars il Başkanı Tuncay Ertem, basın açıklamasına başlamadan önce  6 Şubat depremlerinde hayatlarını kaybedenler için Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum, diyerek başladı.

Başkan Ertem, konuşmasına gündeme dair bazı önerilerde bulunarak şöyle devam etti; Depremde anne ve babasını kaybeden çocuklar şehit yakını statüsüne alınmalı ve devlet, bu çocukların eğitim, barınma ve sağlık masraflarını meslek sahibi olana kadar karşılamalıdır, diyerek önerilerini sıraladı.

Başkan Ertem ardından konuşmasına devam ederek şunları belirtti; "11 ilde milyonlarca kişiyi etkileyen deprem, on binlerce kişinin ölümüne neden oldu.6 Şubat 2023'te, saat 04.17’de meydana gelen Kahramanmaraş merkezli 7,7 büyüklüğündeki depremin ardından, saat 13.24’te 7,6 büyüklüğünde ikinci deprem gerçekleşti.Felaketin üzerinden iki yıl geçti. 

Tarih 5 şubat 1997 günü Doğu Türkistan’ın Gulca vilayetinde bir ”Kadir Gecesi”. İbadetlerini yerine getirmek üzere bir evde toplanan masum kadınlar, Çin polisi tarafından yapılan baskınla evden dışarıya çıkarılmış ve bu zorbalığa direnen kadınların üzerine ateş açılmıştı. Akabinde bölge halkı bu duruma tepki olarak toplanmış ve katil Çin yönetiminin, her zaman olduğu gibi, kalabalık üzerine ateş açması sonucu kelimenin tam anlamıyla bir katliam gerçekleştirmişti.

Uluslararası Af Örgütü raporuna göre olay esnasında 100’den fazla kişi ateşli silah ile hayatını kaybetmiş, 300’den fazla kişi -30 derece soğukta üzerilerine sıkılan tazyikli su neticesinde ıslak vaziyette bekletilmiş ve maalesef donarak hayatlarını kaybetmişlerdi.

Olay sonrasında 200’den fazla kişi göstermelik mahkemelerde yargılanma sonucu idam cezasına ve 90 kişide müebbet hapis cezasına çarptırılmıştır. Gözaltına alınanların ekserisinin akıbetleri belli değildir.

Aradan geçen 28 yıla rağmen acılarımız tazeliğini korumaya devam etmektedir. Doğu Türkistan’ın aziz şehitlerimizi rahmet, minnet ve saygıyla anıyor, dün olduğu gibi bugünde ve yarın da Uygur Türklerinin yok edilemeyeceğine inanıyorum. Gün gelecek yapılan her zulmün hesabı tek tek sorulacak ve bağımsız Doğu Türkistan kurulacaktır.

6 Şubat 2023'te, saat 04.17’de meydana gelen Kahramanmaraş merkezli 7,7 büyüklüğündeki depremin ardından, saat 13.24’te 7,6 büyüklüğünde ikinci deprem gerçekleşti.

11 ilde milyonlarca kişiyi etkileyen deprem, on binlerce kişinin ölümüne neden oldu.

Bu depremde Yine Kürd’ü, Türk’ü Alevi’si Çerkez’i güzel ülkemizi oluşturan tüm etnik yapılar bir olarak depremzede kardeşlerimizin yanında olmak için var güçleriyle çaba sarfettiler.

Bir daha tüm dünyaya ispat ettik ki. Rahmetli Şehit liderimiz Muhsin YAZICIOĞLU’nun da dediği gibi. “bizler bir kilimin desenleri gibiyiz. Birimiz olmaz ise o kilimin yapısı bozulur.” Bizler kardeşiz, kardeş kardeşin iyi gününde de kötü gününde de yanında olur. Felaketin üzerinden iki yıl geçti. 

Resmi kaynaklar tarafından, meydana gelen depremlerde, merkez üs olan Kahramanmaraş dışında, Hatay, Osmaniye, Adıyaman, Diyarbakır, Şanlıurfa, Gaziantep, Kilis, Adana, Malatya ve Elazığ'da, 53 bin 537 kişinin hayatını kaybettiği, 107 bin 213 kişinin ise yaralandığı açıklandı.

Sağlık Bakanlığı verilerine göre, hasta ve yaralı 51 bin 665 depremzede, başka bölgelere nakledildi.

Sağlık Bakanlığı, deprem bölgesindeki sağlık tesislerinde 113 bin 759 personel çalışmakta iken; ülkenin dört bir yanından, 15 bin 883 UMKE ve 112 Acil Sağlık Hizmetleri personeli, 21 bin 204 hekim, 62 bin 590 sağlık personeli ve 38 bin 513 destek personeli olmak üzere toplam 138 bin 190 personelin deprem bölgesinde görevlendirildiğini açıkladı.

Deprem bölgesinden, başta Antalya, Mersin, İstanbul ve İzmir gibi büyükşehirler olmak üzere, birçok kente kitlesel bir göç gerçekleşti.

Cumhurbaşkanlığı tarafından açıklanan rapora göre, depremden, 11 ilde, toplam 2 milyon 618 bin 697 bina etkilendi.

Raporda, 6 Mart 2023 tarihi itibarıyla, 1 milyon 712 bin 182 binada yapılan hasar tespit çalışmaları sonucunda 35 bin 355 binanın yıkıldığı, 17 bin 491 binanın da acil olarak yıkılması gerektiği ve 179 bin 786 binanın ağır, 40 bin 228 binanın orta ve 431 bin 421 binanın az hasarlı olduğu tespit edildiği ifade edildi.

Yıkılan veya büyük hasar gören binaların arasında, mesken olarak kullanılanların dışında, tarihi ve kültürel yapılar, okullar, idari binalar, hastaneler, oteller de yer alıyor.

Adli süreç devam ediyor.

Adalet Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, hakkında cezai soruşturma başlatılan kişiler arasında, müteahhitlerin, yapı sorumlularının, yapı sahiplerinin, yapılarda sonradan yasal olmayan değişiklikler yapan kişilerin olduğu yer aldı.

Cumhurbaşkanlığı tarafından hazırlanan rapora göre, deprem öncesinde bölgede yaklaşık 8 bin 500 kültürel varlık vardı.

25 Şubat 2023 itibarıyla incelemesi tamamlanan 2 bin 863 eserden 169'unun depremde yıkıldığı, 535'inin ağır hasarlı, 390'ının orta hasarlı ve 721'inin az hasarlı olduğu belirlendi.

Hatay, Elbistan, Adıyaman, Malatya müzelerinde kısmi hasar meydana geldi. Adıyaman Müzesi’nde ise hafif hasar tespit edildi. Müzelerde toplamda 90 eser hasar gördü. Antik kent ve ören yerlerinde önemli bir hasar yaşanmadı.

Bir kez daha, depremde hayatını kaybedenler için Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum.

Tüm dünyada “Yüzyılın Felaketi” olarak isimlendirilen deprem, asla telafi edilemeyecek can kayıpları ve yaralılarımız dışında, ülke ekonomisini de sarsıcı bir şekilde etkiledi.

Depremin ekonomimize etkileriyle ilgili tüm detaylara hakimiz.

Yaşananlar, kayıplar ve yapılanlarla ilgili hem resmi kuruluşlar tarafından yapılan çalışmaları titizlikle takip ettik, hem de kendi kaynaklarımızdan gelen verileri değerlendirdik.

Bugün için, dile getirilmesini zaruret olarak gördüğümüz birkaç hususu, aracılığınızla, aziz milletimizle paylaşmak istiyorum.

Türkiye ekonomisinin üç ana problemi var:

“Kamu harcamaları”, “sosyal güvenlik açıkları” ve “vergi kayıpları”.

“Pandemi”, “bölgemizde yaşanan savaşlar”, “Türkiye’nin terörle mücadelesi” ve “Türkiye’ye uygulanan yaptırımlar” zaten ekonomimizin kırılganlığını artıran, baş etmek zorunda olduğumuz problemler olarak masada duruyordu, hala etkileri devam ediyor.

Deprem, bahsettiğimiz her üç problemi, farklı ölçülerde de olsa ağırlaştırdı.

Dünya üzerindeki en sağlam ekonomiler bile, iki buçuk milyon binanın hasar gördüğü bir felaketin etkilerini yaşar. 

İki yıl boyunca, talep artışı nedeniyle konut fiyatları ve kiralardaki yükselişi; yine aynı nedenlerle inşaat malzemesi ve işçilik maliyetlerindeki artışın sektöre, dolayısıyla vatandaşlarımıza etkilerini; deprem bölgesine ayrılan kaynağın kamu maliyesine getirdiği ilave yükü yok sayamayız.

Devlete dair, siyasete dair, sosyal hayata dair, gördüğümüz her eksikliği, her yanlışı, her ayrıntıyı, bütün siyasi hesapları ayaklarımızın altına alarak, gerektiğinde en sert şekilde eleştiriyoruz. Ancak gerçekleri, insafı ve vicdanı bir kenara koyamayız. 

Türkiye Cumhuriyeti, Türk Milleti, depremden etkilenen vatandaşlarımızın yaralarını sarmak için bütün gücüyle mücadele ediyor.

Bunu yaparken, etnik köken, inanç, bölge ya da siyasi görüş ayrımı yapmıyor. Bu farklılıklar hiç kimsenin aklına gelmiyor...

Yine kamunun kaynakları deprem bölgesine aktarılırken, ülkemizin diğer bölgelerinde yaşayan hiçbir vatandaşımızın aklına, “Neden bizim bölgemizde eğitime, sağlığa, güvenliğe, alt yapıya, üretime ayrılan kaynaklar deprem bölgesine gönderiliyor?” sorusu gelmiyor.

Felaketten etkilenen herkes bizim kardeşimiz, yıkılan her ev bizim evimiz, hayatını kaybeden, yaralanan, yakınlarını kaybeden her vatandaşımız bizim ailemizin bir ferdi…

Böyle gördük, böyle görmeye devam edeceğiz.

Bunun için Türkiye Cumhuriyeti büyük bir devlet, bunun için biz büyük Türk Milletiyiz.

Hiç unutmamamız gereken diğer husus, tüm illerimiz için, deprem başta olmak üzere, doğal afetlere hazırlıklı olmamız ve tüm tedbirleri almak mecburiyetinde olduğumuzun herkes tarafından anlaşılmasıdır.

Başta İstanbul olmak üzere, çok sayıda ilimiz, yüksek bir deprem riski taşıyor.

Yine, özellikle tüm dünyada etkileri görülen iklim değişiklikleri, yangın ve sel riskini,ülkemizin bütünü için artırıyor.

Asıl problemin yasalardaki eksiklikler olduğunu düşünmüyorum.

Cari olan mevzuata uyulmuyor; başta yerel yönetimler olmak üzere kamu kurumları, bu konudaki suiistimallere karşı yetersiz kalıyor; bunlar maalesef, yüksek ve haksız kazanç nedeniyle gerçekleşiyor. Bunlar herkesin bildiği sırlar...

Sayısız felaket yaşadık.

Ne 1999’daki Marmara Depremi, ne de 2023 yılında yaşadığımız Kahramanmaraş Depremleri, almak zorunda olduğumuz radikal kararlar ve yapmak zorunda olduğumuz radikal dönüşüm için yeterli olmamış görünüyor.

Bunu yapmak zorundayız.

Doğruları söylemek zorundayız.

Hiç kimse yapmadı, hiç kimse yapamadı, biz yapacağız!

1. “Deprem Bakanlığı Kurulsun” – Afet Yönetimi İçin Ayrı Bir Bakanlık Şart!

📌 Öneri:

  • Türkiye’de AFAD’ın tüm gayretine rağmen bugüne kadar ki başarılı çalışmalarına rağmen büyük afetlerde yeterli olması mümkün değildir.

📌 Neden Önemli?

  • AFAD'ın yetkileri sınırlı! Büyük ölçekli afet yönetimi, sadece bir kurumun değil, tam teşekküllü bir bakanlığın işi olmalıdır.
  • Japonya’da, ABD’de ve Avrupa’da afet yönetimi bağımsız ve güçlü bir yapıdadır. Türkiye’de de aynı sistem kurulmalıdır.

2. “Kara Bina Listesi” – Türkiye'deki Bütün Riskli Binalar Açıklansın!

📌 Öneri:

  • Türkiye’deki tüm binalar, bağımsız denetimciler tarafından incelenmeli ve kamuoyuna açıklanmalıdır.
  • Bu denetimin maliyetini devlet karşılamalıdır.
  • Her bina için bir "Deprem Skoru" verilmeli ve vatandaşlar bu skoru görebilmelidir.
  • Kırmızı Liste: 7 şiddetinde depremde yıkılması kesin binalar 3 yıl içinde boşaltılmalıdır.
  • Sarı Liste: Orta riskli binalar,24 ay içinde güçlendirme şartıyla kullanılabilir.
  • Yeşil Liste: Depreme dayanıklı binalar güvenli ilan edilmelidir.

📌 Neden Önemli?

  • İnsanlar oturdukları binanın ne kadar tehlikeli olduğunu bilmiyor.
  • 6 Şubat'ta enkaz altında kalan insanlar, çoğunlukla "riskli bina" statüsü bile almamış yapılardaydı.
  • Bu liste kamuya açıklanmazsa, insanlar "gizli tehlike" içinde yaşamaya devam eder.
  • Bu liste insanların ulaşabileceği şekilde oluşturulduğu takdirde,çürük binaların kiralanması ve satılması doğal olarak zorlaşacağı için mülk sahipleri gönüllü olarak kentsel dönüşüm ve bina güçlendirme faaliyetlerine ivedilikle katılacaklardır.

3. “Müteahhit Sicil Kanunu” – Çürük Bina Yapan Müteahhitler Ömür Boyu Men Edilmeli!

📌 Öneri:

  • Müteahhit olmak isteyen herkes için ehliyet gibi "Müteahhitlik Sertifikası" zorunlu hale getirilmeli.
  • Geçmişte çürük bina yapan, sahte rapor düzenleyen müteahhitler ömür boyu inşaat yapmaktan men edilmeli!
  • Yıkılan binaların yapımında sorumlu olan kişiler ömür boyu, yeni bir şirket adı altında dahi olsa tekrar inşaat yapmamalıdır.

📌 Neden Önemli?

  • Bugün Türkiye'de çürük bina yapan müteahhitler, farklı isimler ve akrabalar altında yeniden bina yapmaya devam ediyor.
  • Bir kere hata yapanın, bir daha aynı hatayı yapmasına izin verilemez!

4. “Depremzede Emeklilik Yasası” – Ağır Yaralananlara Ömür Boyu Devlet Desteği

📌 Öneri:

  • Depremde ağır yaralanan ve çalışamaz hale gelen vatandaşlara erken emeklilik hakkı verilmelidir.
  • Bu kişiler, mağduriyet yaşamamaları için devlet tarafından maaşa bağlanmalı sağlık ve sosyal hizmetlerden ücretsiz yada ciddi oranda indirimli yararlanmalıdır.
  • Engelli kalan vatandaşlara ömür boyu destek sağlanmalıdır.

📌 Neden Önemli?

  • Binlerce insan bacağını, kolunu, uzuvlarını kaybetti.
  • Bu insanlar nasıl çalışacak? Devlet bu mağdurları görmezden gelemez!

5. "Türkiye’nin 100 Büyük Müteahhidi 1 Milyar Dolar Deprem Fonu Kuracak!"

📌 Öneri:

  • Türkiye’nin en büyük 100 inşaat firmasına zorunlu bağış şartı getirilmeli!
  • Her şirket, servetinin %5’ini depremzedeler için bağışlamak zorunda olmalı!
  • Bağış yapmayan şirketler 10 yıl boyunca devlet ihalelerinden men edilmeli!

📌 Neden Önemli?

  • Bugün Türkiye’nin en zengin insanları inşaat sektöründen servet kazandı.
  • Devlet kaynakları kullanılarak zenginleşen bu insanlar, depremzedeler için taşın altına sistematik ve güçlü şekilde ellerini koymalı

6. "Deprem Kurtarma Rezervi" – TSK Bünyesinde Özel Bir Kurtarma Gücü Kurulmalı

📌 Öneri:

  • Türk Silahlı Kuvvetleri içinde AFAD destekli özel bir "Askeri Deprem Kurtarma Birliği" kurulmalıdır.
  • Bu birlik, tüm afet bölgelerinde hazır bulunmalı, askeri lojistik avantajı kullanarak hızlı müdahale edebilmelidir.
  • Her askere alım döneminde askere alınan er ve erbaşlardan her karargahta belli şartlar taşıyanlar seçilmeli ve askerlik görevleri ifa edilirken bu vatandaşlarımıza profesyonel arama kurtarma ,acil tıbbi müdahale gibi eğitimler verilerek terhis olduktan sonra kendi illerinin kurtarma havuzuna kayıt edilerek hazır bir sistem oluşturulmalıdır.bu sayede çok kısa zamanda yurdun dört bir tarafında bilinçli profesyonel bir arama kurtarma ordusu oluşacaktır.

📌 Neden Önemli?

  • Deprem sonrası ilk 48 saat çok kritik!
  • TSK'nin helikopterleri, insansız hava araçları ve ağır makineleri arama-kurtarma çalışmalarında etkin şekilde kullanılmalıdır.

7. “Felaket Başkenti” – Türkiye’nin Afet Yönetim Merkezi Kurulmalı

📌 Öneri:

  • Türkiye’de tamamen depreme dayanıklı ve afetlere karşı dirençli bir şehir inşa edilmeli.
  • Bu şehirde afet yönetimi, kurtarma teknikleri, deprem araştırmaları ve mühendislik inovasyonları geliştirilmeli.
  • Türkiye’de de Kobe veya San Francisco modeli gibi, dünyanın en güvenli şehirlerinden birinin olması sağlanmalı.

📌 Neden Önemli?

  • Türkiye, kendi krizine çözüm üreten lider bir ülke olmalıdır
  • Bilim insanları, mühendisler ve kurtarma ekipleri, bu şehirde deprem öncesi ve sonrası için eğitim almalıdır.

8. “Şehit Çocuklar Yasası” – Depremde Yetim Kalan Çocuklara Devlet Güvencesi

📌 Öneri:

  • Depremde anne ve babasını kaybeden çocuklar şehit yakını statüsüne alınmalı ve devlet, bu çocukların eğitim, barınma ve sağlık masraflarını meslek sahip olana kadar karşılamalıdır.
  • Bu çocuklara eğitim bursu, konut hakkı ve özel psikolojik destek hizmetleri sağlanmalıdır.

📌 Neden Önemli?

  • Yetim kalan çocuklar sadece birkaç yıl değil, hayat boyu korunmalıdır.
  • Şehit çocuklarına sağlanan devlet güvencesi, depremzede öksüz veya yetim çocuklarımız için de uygulanmalıdır.

Türkiye’nin, “varlığını, birliğini, bütünlüğünü hedef alan”; “dış destekli”, “küresel emperyalist güçler tarafından kurdurulmuş ve yine küresel emperyalist güçlerin, kendi menfaatlerine hizmet etmeleri için destekledikleri”; “on binlerce insanın katili”, “Türk Milletinin trilyonlarca dolarlık kaynağının heba olmasına neden olmuş” terör örgütüyle mücadelesi devam ediyor.

Dün, terör örgütünün, siyasete ve hukuka ait alanları enfekte etmek için kurdurduğu ve koordine ettiği siyasi parti görünümlü örgütlenmenin sözde eş başkanı, “Öcalan önümüzdeki günlerde tarihi çağrı yapmaya hazırlanıyor, destekliyoruz. 15 Şubat da olabilir, sonrası da olabilir.” şeklinde bir açıklama yaptı.

Tartışma yeni değil.

Konuya dair, gündeme geldiğinden itibaren, düşündüklerimizi, hiçbir soru işareti kalmayacak netlikte ifade ettik.

Aynı kanaatteyiz ve aynı yerde duruyoruz.

Altını çizerek söylüyorum: Konuya “duygusal” bir bakış açısıyla değil, olabilecek en “gerçekçi” şekilde bakıyoruz.

Bir suç örgütüyle karşı karşıyayız.

Bir devletin, ciddi bir devletin, bir hukuk devletinin, köklü bir devletin, güçlü bir devletin, bir terör örgütüne, bir suç örgütüne nasıl davranması gerekirse öyle davranması gerektiğini söyledik.

PKK’nın, niye kurulduğunu, ne yapmaya çalıştığını ve Türkiye’den neler talep ettiğini biliyoruz.

Türkiye, bugüne dek terör örgütü tarafından dile getirilmiş taleplerin hiçbiriyle ilgili taviz veremez. Vermeyecek.

Tekrar ediyorum: Türkiye, bahsedilen konuların hiçbirinde herhangi bir taviz veremez ve vermemelidir.

Ülkemizin terörle mücadelesi devam ediyor.Özellikle terör örgütünün siyasi uzantılarının yönettiği belediyelere kayyum atanmasıyla ilgili uygulamaları destekliyoruz.

Lâkin, Yeterli bulmuyoruz.

Tümü görevden uzaklaştırılmalı; terör ve şiddetle, demokrasi ve hukukun aynı düzlemde bulunamayacağı kararlı olarak dile getirilmeli ve terörle iltisaklı tüm yapılanmalar, siyasi partiler dahil olmak üzere sürekli olarak kapatılmalıdır.

Suriye’deki, Türkiye’yi hedef alan terör yapılanmaları, kararlı olarak, tümü,tamamen yok edilene kadar mücadeleye devam edilmelidir.

Bir suç örgütünün “Suç işlemekten vaz geçiyoruz.” demesinden rahatsız olacak değiliz. Lâkin bunun böyle olmayacağını öngörüyoruz ve onun için bir kez daha Terörle müzakere olmaz, mücadele olur diyoruz.

Trump, katil Netenyahu ile görüşüp sonrasında tüm dünyanın kanını donduracak, Filistinlileri ve İslam Dünyasını dehşete düşürecek açıklamalar yaptı.

“Filistinliler için Gazze’yi terk etmek dışında başka seçenek yok.” Dedi.

Trump’ın işgal ve sürgün dayatması asla kabul edilemez ve asla kabul etmiyoruz.

Trump farkında değil ama  Filistinliler yüzyıldır Filistini terk etmemek için ölüyorlar.

Sayın Trump, bir zamanlar Amerikan değeri diye bir şeyler vardı. O Amerika nerede?

Filistin’de insanlığa karşı suç işliyorsunuz.

Toplu sürgünden bahsederek 2. Dünya savaşından sonra inşa edilmeye çalışan küresel barış, demokrasi ve insan haklarına dayalı düzeni kendi ellerinizle yok ediyorsunuz.

50 binden fazla insanı katlettiniz. Gazzelilerin evlerini bir bir yerle bir ederken Siyonist amaç o günden belliydi.

Gazzelilerin zorunlu göçünü açıkça konuşmaya başladınız.

Yaptığınız şeyin Nazilerin Yahudilere karşı uyguladığı Holokost’tan ne farkı var?

Dünya, Siyonist İsrail’in nazilere dönüşmesini ibretle izliyor.

3. Rayh yıkılmadı; merak eden Ortadoğu’ya baksın : Tel Aviv’de yaşıyor?

Ve ne yazık ki bugün sözcüsü de Amerika Birleşik Devleti Başkanı Donald Trump olmuş gibi görünüyor.

Tüm insanlığı Filistinlileri desteklemeye davet ediyorum.

İslam Dünyasına da sözümüz var. Ne bekliyorsunuz?

İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Birliği derhal toplanmalı, Siyonizme karşı ortak bir açıklama yapılmalıdır.

Arap ülkelerinin yöneticileri :

Siz, Osmanlıya Siyonizme uşak olmak için mi karşı çıktınız?

Niçin susuyorsunuz?

Niçin harekete geçmiyorsunuz?

Siz hepiniz sussanız da Türkiye konuşacak, Müslüman Türkler konuşacak, Büyük Birlik Partisi konuşacak, Alperenler konuşacak.

Gazze Filistindir. Filistin Filistinlilerindir.

Bugün güçlü olabilirsin ama yarın yok olacaksınız.

Bundan kaçışınız ve kurtuluşunuz yoktur.” Dedi.