Yazısını sosyal medyada paylaşan Eski Vali Orhan Öztürk, “Bu yazı dualist ekzistansiyalizmin epistemolojik temlerinin kartezyenal bakış açısıyla çözümlenmesi için yazılmıştır” yorumunu yaptı.
İşte o yazı:
Kaymakamlık stajım esnasında Aydın’ın bir ilçesinde deve güreşini izlemeye davet etmişlerdi. Develerin birbirlerini nasıl ısırdıkları, kaçırttıkları, yere yıktıklarını izlemenin nasıl bir spor müsabakası olduğunu anlayamadım.
Başka ülkelerde ve uzun geçmişimizde olmayan bir adet… İzlemekten ne hoşlandım ne de zevk aldım. Binlerce yıldır beraber olduğumuz, kullandığımız deve son 100-150 senedir spor müsabakaları için de kullanışlı bir malzeme haline gelmiş Anadolu’da… Dünyanın değişik yerlerinde benzeri uygulamalar çoktur. Hayvanların spor müsabakası adı altında birbirlerini yaralayarak, öldürerek vs… mücadelelerini keyifle izlemenin insani ve vicdani olduğunu zannetmiyorum. Sevmeye kıyamadığımız kedimizi ölesiye başka kedilerle dövüştürdüğünüzü düşünün.
Ne hissedersiniz? Gel de eğlen…
Eskiden kasapların altı ay veya bir yıl sonra meslek icrasına ara vermelerine dair yayınlanmış nizamnameler çıkartılmış. Çünkü uzun süre yapılan kasaplığın insanın içindeki merhamet duygusunu körelttiği iddia edilir. Kurban kesmenin de insanın içindeki vahşete yol açabilecek duyguları azalttığı iddiası ayrı bir konudur. Vekâlet kurbanı ayrı bir husus… Kurbanlık hayvanın kesim esnasında acıyı azaltan endorfin gibi hormon seviyesinin beş on kat arttığı da duyduğumuz başka bir bilgi… Son iki yüz yıl insanoğlunun mantık ve insaf açısından ciddi kayıplara uğradığı bir zaman dilimi galiba…
Binlerce yıldır var olan insanoğlu müsabaka ve sporun muhtevasını iyice değiştirmiş gibi…
Deve güreşleri gibi köpek, horoz dövüştürmek, İspanya’daki gibi boğaları kılıçla yaralayıp eziyet, işkence etmek bir eğlence aracı olabilir mi? Bu müsabakaların hayvana eziyet veya zulüm olup olmadığını, hayvan haklarına aykırı olup olmadığını tespit şarttır. Bazı hayvan yetiştirme usullerinin de mesela kafes tavukçuluğunun hayvana eziyet ve işkence olup olmadığı hususuna da kafa yormak şart…
Bizim geleneğimizde cami, ev gibi temiz tutulması gereken mekanların dışındaki kuş yuvalarını bozmak bile günahtır, uğursuzluk getirir. Zararlı haşeratı yakarak öldürmek, hayvanı dövmek büyük günahtır. Eşeği, öküzü, köpeği dövmek de günahtır. Aklı olmayan hayvanın terbiye için dövülmesi yanlıştır.
Hayvanın aklı yok, iç güdüleri ve nefsi vardır derler. Elbette insana zarar veren kuduz kedi, köpek, yırtıcı hayvan öldürmenin normal olduğu kitaplarda yazıyor. Zararı yoksa -ki son zamanlarda biraz zor- domuzu bile öldürmek tartışılır bence… Avcılık konusu ayrı bahis.
Tabiatta hayvanların birbirlerini avlamaları dengenin icabıdır bazen. Yokken yırtıcı hayvanlar avlanmaz, stok yapmaz diyordu Mandıra filozofu… Avcılığın makbul bir spor ve aktivite olmadığına inanıyorum. Bizimkilerin yaptığı çoğu zaman katliam… Bitlis Valiliğim esnasında kara hayvanları açısından resmî gazete ilanıyla yasaklamıştım, benden sonra tekrar eski uygulamaya dönüldü. Gereksiz yere avladığı hayvanlarla poz verme utanmazlığı ve sırnaşıklığı da cabası…
Roma’daki gladyatörleri ölümüne dövüştürmek de insani bir eğlence aracı olamaz diye düşünürüm. Esas acınacak olan gladyatörler değil zevkle seyrederlerdir diye düşünürüm. Roma veya antik Roma konulu dizileri izlerken böyle şey olur mu demiyor musunuz? Vicdan ve mantığımız tatile çıkıyor değil mi?
Bu konuda daha da derin düşünme gafletine düçar olursak; boksun da bir spor olduğunu söylemek zor bence… Karşısındaki insanın kafasını gözünü yarmak, dişini, burnunu, kaburgalarını kırmak, iç organlarını sakat bırakmak spor olabilir mi? Spor; sağlam vücut ve sağlam kafa için yapılan bir aktivite değil mi yoksa…
Değilse yazdıklarım Hilmi Şahballı’nın deyimiyle vıttırı vızık laflardır.
Değil Müslüman; herhangi bir dine, ırka, etnik yapıya, ideolojiye vs… mensupluğu bilinen birisinin dünya boks şampiyonu vs… olmasının o dinin, ırkın, ideolojinin vs… taraftarlarınca öğünülecek bir durum olduğunu kabul ediyorsanız diyecek sözüm yok…
Bir Müslüman dünya boks şampiyonu olmuş…
Pöhh…
Müslümanlıkta böylesine vücut bütünlüğüne zarar verici bir sporun uygun ve makbul olup olmadığını ehline sormak lazım. Nedense boks şampiyonları daha çok Müslüman zencilerden çıkar… Rocky Balboa filmleri ve müzikleri de bu açıdan son derece ilginçtir. Spor binlerce yıldır yapılagelen muhtevasından uzaklaştırılarak son iki yüz yılda spor olmaktan çıkarılmıştır. Gösteri, tanıtım ve şov sanatına dönüştürülmüştür. İskilip Belediyesi kadın güreş takımı ve şampiyonumuzun ilçemiz tanıtımına çok büyük katkısı olacağı açıktır.
Gerçi bu katkının ne olduğunu anlayacak kapasitem yok ama olsun…. Kadınlarımızın ve kızlarımızın futbol, voleybol, güreş yanında boks sporuna da katılacağı süreç hızla işliyor. Kadın artık hayalleri süsleyen bir muhtevanın dışına çıkıyor mu ne… Tanıtımın fazlası ne olur, bilemem… İlçeler, köyler vs… tanıtım ve nüfus azalması konusunu abartmasalar iyi olur, derim. Çünkü Bodrum, Marmaris vs.. artık yerli halkın elinden çıkmıştır.
Kapa parantez…
Bunun en büyük mağdurları da seyircilerini eğlendirmeye çalışan oyunculardır. Spordaki profesyonellik sürdürülemez olduğu için spor sonrası hayatlar incelemeye değer. Sizce en uzun yaşayanın 45-50 senede öldüğü Sumo güreşi ve güreşçiliği bir spor faaliyeti midir? İnsanoğlunu eğlendirmenin, heyecanlandırmanın, stres atmasını sağlamasının başka daha insani, vicdani yolları var mıdır? Binlerce yıllık insanlık tarihi bu açıdan bize hiç mi bir şey söylemez?
(Ortaya karışık bir yazı oldu gibi…)