ELAZIĞ-BHA

Çeşitli temaslarda bulunmak üzere Elazığ’a giden Millî Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, Fırat Üniversitesi Atatürk Kültür Merkezi’nde üçüncüsü düzenlenen “Din Eğitimi ve Hizmetleri Çalıştayı”na katıldı.

Elazığ’da düzenlenen Din Eğitimi ve Hizmetleri Çalıştayı’na katılan Bakan Tekin, Millî Eğitim Bakanlığının dışa açık bir bakanlık olması gerektiğini, gerek kamu gerek özel gerekse sivil toplum olmak üzere toplumun her kesiminden gerçek ve tüzel kişilerle yapacağı iş birliklerinin Millî Eğitim Bakanlığını zenginleştireceğini hep ifade ettiğini belirtti.

Meslek örgütleri, iş dünyası, esnaf odaları, sanayi odaları, ticaret odaları ve her türlü meslek birliğiyle iş birliğine açık olduklarını ve işbirliği de yaptıklarını bildiren Bakan Tekin, birçok bakanlıkla da işbirliği protokolleri gerçekleştirdiklerini söyledi.

“Öğretmen arkadaşlarımızla üniversiteler daha entegre bir çalışma içine girecekler”

Bakan Tekin, sözlerini şöyle sürdürdü: “Önümüzdeki günlerde yeniden Türkiye Büyük Millet Meclisine gelecek olan Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’nin aslında özü de tam bu bahsettiğim iş birliklerinde gizli. İş birliğini daha kurumsal hâle getirecek, öğretmen arkadaşlarımızın, okullarımızın şehirlerindeki üniversitelerle ve akademisyenlerle daha sıkı bir ilişki içine girmesini kurumsallaştıracak, meşru hâle getirecek bir yasa teklifi bu… Yasayla beraber “Millî Eğitim Akademisi” kurumsallaştığında öğretmen arkadaşlarımızla üniversiteler, üniversitelerin eğitim fakülteleri daha entegre bir çalışma içine girecekler.

Sadece lisans mezunu yetiştirip mesleğe başlattıktan sonra ilişiğini kesen, ondan sonra üniversiteyle hiçbir ilişkisi olmayan öğretmen arkadaşlarımız değil, başladıktan sonra da gerek mezun olduğu üniversite gerekse hizmet yaptığı ildeki üniversiteyle iş birliğine giren bir öğretmen profili arzuluyoruz. Yalnız burada bir şeyi de sizlerle paylaşmak istiyor ve sektörlerimizden de şunu rica ediyorum: Meslekte yirmi otuz yıl sürekli uygulamanın içinde olmuş öğretmen arkadaşlarımızın da üniversitelerde lisans düzeyinde derslere devam etmesini, ders vermesini, öğretmen adayı arkadaşlarımıza tecrübelerini aktarmalarının uygun olacağını düşünüyorum. O yüzden bu iş birliğini karşılıklı hâle getirirsek daha sağlıklı olur diye düşünüyorum.”

Millî Eğitim Bakanlığı olarak kamu kurumları ve sivil toplum örgütleriyle çalışmaya devam edeceklerini ifade eden Bakan Tekin, iş birliği halkasını genişletmek için gece gündüz çalışacaklarını vurguladı.

Bu yıl işbirliği halkasına dâhil etmek istedikleri bir kitlenin de ebeveynler olduğuna işaret eden Bakan Tekin, şunları söyledi: “Bir baba veya anne olarak ‘İşten eve yorgun geliyorum.’ diyerek anne baba rolünü de öğretmene yüklüyoruz.

Ağabeyi, kardeşi ya yok, varsa da o da sınava hazırlanıyor. Öğretmenimizden çocuklarımıza ağabey veya kardeş de olmasını istiyoruz. Aklınıza gelebilecek her türlü toplumsal rolü öğretmene yükleyip ondan sonra da kenardan seyredip ‘Eğitim sistemimiz, okullarımız, öğretmenlerimiz başarısız.’ eleştirisini yapmaktan çok hoşlanıyoruz. Millî Eğitim Bakanlığı olarak eğitim öğretim süreçlerinde öğretmenlerimiz kadar toplumun diğer kesimlerinin de başarımızda ya da başarısızlığımızda payı var. Dünyada, Türkiye’de çok sayıda araştırmada öğretmeni ve okulu çocuklarımızın başarısıyla ilgili payını yüzde 50’nin üstüne çıkaran araştırma görmedim. Geriye kalan yüzde 50 çocuğumuzun hayatının büyük çoğunluğunu geçirdiği toplumsal yaşamın diğer alanlarında gizli.”

Bakan Tekin, 12 yıllık zorunlu eğitimi tamamlayan bir çocuğun 18 yaşına geldiği varsayıldığında yaklaşık 160 bin saat civarında yaşamış olduğunu, bu 160 bin saatin de 10 bin 11 bin saat civarında kısmını okulda geçirdiğini dile getirerek, çocuğun onun dışındaki zamanını ise toplumun diğer kesimleri ve ailesiyle beraber geçirdiğini belirtti.

O zaman çocukların eğitim öğretim süreçlerinde öğretmenler kadar devreye alınması gereken diğer aktörlerin de olduğuna dikkati çeken Bakan Tekin, bu anlamda üniversitelerle yapılan işbirliğinin çok anlamlı olduğunu söyledi.

“Çocuklarımızla beraber biz de dijital bağımlılıklarımızdan kurtulalım”

Bakan Tekin, şöyle dedi: “Bu yıl aileleri de işin içine katacak bir dizi etkinliği hayata geçiriyoruz ve diyoruz ki mesela çocuklarımızın okuma alışkanlıklarının zayıf olduğunu düşünüyorsak gelin hep beraber evimizde çocuklarımıza örnek olalım, öğretmenlerimizin işini kolaylaştıralım. Çocuklarımızla akşamları kitap okuma saatleri yapalım. ‘Çocuklarımız kafasını cep telefonundan, bilgisayardan ya da televizyondan almıyor.’ diyorsanız çocuklarımız eve geldiğinde dijital bağımlılık örneği olarak kabul edilecek davranışlar içine girmeyelim. Çocuklarımızla beraber biz de dijital bağımlılıklarımızdan kurtulalım.”

Rektörü ve İlahiyat Fakültesi dekanını bu çalıştay için tebrik ettiğini dile getiren Bakan Yusuf Tekin, Anadolu illerinde böyle bir çalıştayı gelenekselleştirmenin çok kolay olmadığını, bunun devam etmesini dilediklerini belirtti.

Çalıştayın düzenlenmesinde kamu kurumlarının desteğinin de önemine işaret eden Bakan Tekin, çalıştayda “Türkiye’nin maarif modeli” ile ilgili bir oturum olduğunu gördüğünü, bunun için de ayrıca teşekkür ettiğini kaydetti.

“Maneviyatı da güçlü bireyler yetiştirmek gerektiğine inanıyorum”

Dünyanın gelecekteki önemli problemlerinden birinin duygusal ve manevi sorunlar olacağına inandığını söyleyen Bakan Tekin, şöyle konuştu: “Lübnan’da İsrail’in yaşattığı siber saldırılar neticesinde inanıyorum ki birçok insan cep telefonlarıyla arasında güven ilişkisi geliştirecekler ve psikolojik olarak bundan etkilenecekler.

Herkes artık cep telefonlarına kuşku ile bakacak. Bu ve benzeri, ilerleyen dönemlerde farklı toplumsal ilişkilerimizden kaynaklanan manevi ve duygusal kaos iklimi yaşayacağımızı tahmin ediyorum ve bunun insanlık için ciddi bir felakete sebep olacağını tahmin ediyorum. O yüzden bu tür kaos ortamıyla mücadele etmek için maneviyatı da güçlü bireyler yetiştirmek gerektiğine inanıyorum. Psikolojik olarak iyi desteklenmiş, manevi olarak iyi yetişmiş bireylerin önümüzdeki dönemde dünyada yaşanacak kaoslardan daha az etkileneceğine inanıyorum.”

“Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli”nde aslında yapmaya çalıştıklarının tam anlamıyla bu olduğunu dile getiren Bakan Tekin, millî ve manevi açıdan güçlü, erdemli bireyler yetiştirmek istediklerini belirtti.

Bakan Tekin, “Nihayetinde motto olarak ‘iyi insan’ bizim hedefimiz. İyi insandan kastım sağlıklı çevre, sağlıklı beden, sağlıklı ruh üçlemesinde iyi eğitim almış bireylerden bahsediyoruz. Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’nin özünde bu var.” ifadesini kullandı.

“Bugün evrensel laiklik anlayışıyla bağdaşır bir Türkiye var”

Türkiye’nin, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarıyla birlikte bambaşka bir noktaya geldiğini belirten Bakan Tekin, geçmişte başörtüsü taktıkları için memuriyet hakları ellerinden alınan, disiplin soruşturmalarıyla ihraç edilen kişilerin olduğunu hatırlattı.

Bakan Yusuf Tekin, şunları kaydetti: “28 Şubat sürecinde imam hatip lisesinde çalışırken görevli olduğu pansiyondaki öğrencileri sabah namazına kaldırdığı için irticacı olduğu gerekçesiyle ilişiği kesilen öğretmenler oldu. Bu nedenle Sayın Cumhurbaşkanımıza ve Türkiye’yi dinî inanç ve ibadet özgürlüğü anlamında dünya standartlarında bir ülke yapmaya çalışan emeği geçen herkese bir kez daha teşekkür ediyorum.

İmam hatip lisesi mezunu olmak bir problemdi. 2006 yılında doçentlik mülakatına girdiğimde Boğaziçi Üniversitesi’nde jüri üyelerinin, ‘Sen imam hatip mezunusun.’ diyerek söyledikleri şeyler hâlâ kulaklarımda çınlıyor. İmam hatibe giden çocuklarımızın yaşadıkları bir katsayı zulmünü bu ülke gördü. Bugün -çok şükür- evrensel laiklik anlayışıyla bağdaşır, dinî inanç ve ibadet hürriyetlerinin bütün vatandaşlar için özgürce sağlandığı bir Türkiye var. Türkiye’deki azınlık okullarımızda devam eden azınlık vatandaşlarımızın çocukları LGS sınavlarında kendi dinlerinden sorularla imtihan oluyorlar. Bunlar çok önemli hususlar.”

Bakan Tekin, 2011 yılında yapılan yasal düzenlemeyle imam hatiplerin önündeki katsayı engelini yaratan kesintisiz 8 yıllık zorunlu eğitimin önüne geçildiğini vurgulayarak, 12 yıllık zorunlu eğitim ile Türkiye’nin dünyada muadillerinin üstünde bir düzeyde zorunlu eğitim başlatan ülke olduğunu dile getirdi.

Bu adımların önemine işaret eden Bakan Tekin, yine aynı düzenlemeyle çocukların okullarda seçmeli olarak Kur’an-ı Kerim ve Siyer-i Nebi dersleri almaya başladığını belirtti.

Din eğitiminin, kuşkusuz vatandaşların millî eğitimden, okullardan beklediği önemli başlıklardan biri olduğunu dile getiren Tekin, Bakanlık olarak isteyen çocuklara dini eğitim verdiklerini aktardı.

“Dinî eğitim alanında da metodolojinin değişmesi gerektiğini görmek durumundayız”

“Diğer alanlardaki eğitim öğretim metodolojisi nasıl değişiyorsa dinî eğitim alanında da metodolojinin değiştiğini veya değişmesi gerektiğini görmek durumundayız.” diyen Tekin, çağın gerekliliklerine uygun, çağın araçlarını kullanan bir yöntemle bu eğitim öğretim sürecinin devam etmesi gerektiğini bildirdi.

Şu an ilahiyat fakültesi mezunu bir öğretmenin 13 farklı dersin uzmanı gibi kabul edildiğini anlatan Tekin, bunun de değişmesi gerektiğini vurguladı.

Bakan Tekin, sözlerini şöyle sürdürdü: “İlahiyat fakültelerinin bu anlamda bölümlere ayrılması, uzmanlaşması ve dolayısıyla bizim istihdam ettiğimiz öğretmen arkadaşlarımızın da spesifik derslerde uzman olup o derslerde  -örnek olsun diye söyleyeyim- Kur’an-ı Kerim, tefsir bir grup, İslam düşüncesi, İslam felsefesi bir başka grup olabilir…

Bu alanlarda uzmanlaşıp bu alanların pedagojik formasyon açısından uzmanı olan, bu alanlarda metodoloji bilgisi olan adaylar olarak yetişmesi gerektiğine inanıyorum. Aynı şekilde yaş grupları itibarıyla da ilkokullarda bu dersi veren kişiyle imam hatip liselerinin son sınıfına ders veren kişinin aynı eğitimden geçmesi biraz içinde yaşadığımız uzmanlaşma çağında bir sorunmuş gibi görünüyor. Bu ve benzeri problemlerin tartışılacağı güzel bir çalıştay olmasını temenni ediyorum.”